“Ergenlik çağına erişinceye kadar yetimin malına yaklaşmayın”

وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۖ وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِۚ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُ۫لًا ﴿٣٤﴾
34- “Ergenlik çağına erişinceye kadar, -o da en güzel bir tarz olması dışında- yetimin malına yaklaşmayın. Ahde vefa edin. Çünkü ahid bir sorumluluktur.”
Yine Allah’a kulluğun gereklerinden birisi olarak yetimin malına yaklaşmayın. Yetim buluğ çağına ulaşana kadar ancak onun malına güzellikle yaklaşabilirsiniz. Yetim faydasını zararını bilecek, malına sahip olabilecek, o malıyla ilişkisini Allah’ın istediği şekilde ayarlayabilecek bir çağa ulaşıncaya kadar onun malıyla ilgilenme problemi Rabbimizin yasalarında yerini almıştır. Bunu kıyâmete kadar ortadan kaldırmamız mümkün olmayacaktır. Yâni ne yaparsanız yapın, toplumda nasıl tedbir alırsanız alın yetimi ortadan kaldırmanız mümkün değildir. Çünkü Allah’ın bir takdiri olarak toplumda henüz âkıl bâliğ olmadan babasını kaybeden çocuklar olacaktır.
Yetimlerin mallarını israf etmek, çabucak elden çıkarmak, onların mallarına kötü bir şekilde yaklaşmak demektir. Buna mukabil onların mallarını artırmak, işlerini düzenlemek ve gereken tedbirleri almak ise, onların mallarına güzel bir şekilde yaklaşmaktır. Bu hususu izah eden diğer bir âyette de şöyle Duyurulmaktadır: “Evlenme çağına gelinceye kadar yetimleri deneyin. Eğer rüşde erdiklerini açıkça görürseniz mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler de mallarına sahip olacaklar endişesiyle onları israf ederek tez elden yemeyin. Zengin olan, onların malını yemekten çekinsin. Fakir olan ise, meşru surette yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, verdiğinize dair şahit tutun. Hesap görücü olarak Allah yeter.
BASAİRUL KUR’AN
Ayeti kerimede yetim malı üzerinde önemle duruluyor ve ona yaklaşılması kesin biçimde yasaklanıyor. Daha güzel hale getirmek amacıyla yaklaşma hariç tabii.
İşte bu nedenle daha güzelini kazandırma niyeti dışında yetim malına, yaklaşma yasağı çoğul olarak ifade edilmiştir. Tâ ki, toplumun tamamı yetimden ve malından sorumlu olsun. Bu toplum olması nedeniyle ona yüklenmiş bir görevdir.
“Verdiğiniz sözü tutunuz. Çünkü verdiğiniz sözlerden sorguya çekileceksiniz.”
Bu da sadece ahlâkî bir tavsiye niteliğinde değildir. İslâm devleti kurulduğunda yetimlerin haklarının korunması için hukukî ve kanuni önlemler alınır. Bu hüküm, kendi haklarını koruyamayan kişileri de kapsayacak şekilde genişletilebilir. Hz. Peygamber (s.a) “velisi olmayanın velisi benim” diye buyurmuştur. Bu, İslâm’daki bir çok kanun ve düzenlemelerin temelini teşkil eder.
“Ahdi yerine getirme” ilkesi sadece fertler için ahlâkî bir emir olarak kalmamış, daha sonraları İslâm devleti kurulduğunda İslâm toplumunun ve devletinin iç ve dış ilişkilerinde tavrını belirleyen yol gösterici bir ilke olmuştur.
Yüce Allah verdiği sözlerden insanı sorguya çekecek onu bozup yerine getirmeyenleri hesaba çekecektir.
İslâm, antlaşmaya bağlı kalmaya önem vermiş ve bu konuda kesin emirler vermiştir. Zira antlaşmaya bağlılık bireyin vicdanında ve toplumun hayatında dürüstlüğün, güvenin ve temizliğin kaynağıdır. Antlaşmaya bağlılık Kur’an-ı
Kerimde ve hadiste çeşitli şekillerde ele alınmış ve işlenmiştir. Bu konuda Allah’la yapılan antlaşmayla kullar arasındaki antlaşma arasında fark yoktur. Bireyin antlaşması, toplumun antlaşması ve devletin antlaşması birdir. Yöneten ve yönetilenin antlaşması da aynıdır. İslâm, tarihi realitesinde antlaşmalara bağlılık hususunda öyle yüksek bir hedefe ulaşmıştır ki, insanlık ancak İslâmın gölgesinde bu yüksek dereceye ulaşabilmişlerdir.
FİZİLALİL KUR’AN